UX tasarımcısından bu süreçte beklenen, araştırmayı iyi analiz ederek odak noktalarını doğru belirlemesi, fikir geliştirme süreçlerinde belirli bir akışı ve olası senaryoları düşünerek ilerlemesi, sistemin yapısı üzerine kurguladığı bilgi mimarisine bağlı kalarak yalın ve anlaşılır wireframe çıktıları oluşturması olacaktır. Araştırma ekibi veya UI tasarımcılarla etkileşimde olması aktarım adına çok önemli olsa da, derin araştırma yöntemlerine dahil olması veya yüksek kalitede UI çıktılarını, prototip videolarını oluşturması beklenmemektedir.
Bkz. Skeleton designer
Tasarımcının rolüyle ilgili 2020 UX trendleri yazısında şu şekilde ifade etmiştik:
“Tasarımcı dediğimiz kişinin artık hem görev tanımı hem de tasarım projelerindeki rolü değişiyor. Tasarımcı artık bilgisayar karşısında bir program kullanarak bir çıktı üreten, bu çıktıya gelen revizyonları uygulayarak işini bitirmeye çalışan kişi değil!
Gerçi hala bundan 5 yıl önce yapılan Photoshop mı Sketch mi? tartışmalarına çok benzer argümanları içeren Figma mı Sketch mi? tartışması içine giren birçok tasarımcı görebiliyoruz ama dediğimiz gibi başka bir rol daha fazla ağır basmaya başladı: Fasilitasyon
Tasarımcı çıktı üretip üzerine yorum almak yerine o çıktının üretim sürecinde doğru insanları bir araya getirmek, onlardan doğru bilgileri almak ve bunlardan oluşan patternları tasarım kararlarına dönüştürmek gibi yeni görevlere sahip.”
Beklentiler tasarımcının sadece çıktı üreten noktasında kalması değil, süreçte doğru kararların alınmasını sağlamak da haline geldi. Bu noktada dikkat edilecek bir konu ise bu yeni ihtiyaçlar sonucunda tasarımcının bir Superman’e dönüşmesi beklentisinin ortaya çıkmasıdır. Çalışmayan, birbirleriyle konuşmayan süreçlerden oluşan bir servisiniz varsa sadece bir tasarımcı ilde her şeyi çözemezsiniz.
Etkileşim Tasarımcısı bir web sitesi veya uygulamadaki kullanıcının etkileşime girdiği noktaları ve bu etkileşim akışlarını tasarlar.
Bir kullanıcının bir web sitesi, web veya mobil uygulamada etkileşime girdiği tüm görsel elemanları tasarlayan kişi.
Tasarımın türüne göre görev dağılımları ve sorumlulukları değişkenlik gösterse de temelde 5 farklı UX rolü bulunur. İnovasyon Tasarımcısı, Optimizasyon Uzmanı, Proje Yöneticisi, UX Araştırmacısı ve Etkileşim Tasarımcısı, bu 5 farklı rol kullanıcı deneyimi tasarımında önemli bir yere sahip. UX alanında kariyer hedefleriniz varsa farklı tasarım rollerinin özellik ve sorumluluklarını detaylarıyla anlattığımız UX Kariyer Yolculuğu bültenimize göz atabilir bu rollerin özelliklerini ve sorumluluklarını keşfedebilirsiniz. Ayrıca hangi rolü üstlenmeye daha uygun olduğunuzu öğrenebileceğiniz bir test de hazırladık!
Bu iki roldeki tasarımcılar aslında temel tasarım sürecinin (Double-Diamond Modeli) adımlarına benzerler. Tasarım süreçleri önce araştırma ile başlar ve birbirini takip eden adımlarda elde edilen çıktılarla birlikte tasarım sürecine geçilir. UX alanında da aynı kural devam eder. UX Researcher’ın görevi, müşteriyi neyin motive ettiğini anlamaktır. Bunun üzerine temellenen araştırmalar yürütür, veriler toplar. UX Designer ise araştırmacının elde ettiği müşteri içgörülerini alıp bunu hedef kitleye en iyi şekilde sunmak için çalışmalar yürütür, son ürünü elde etmek için eskizler, moodboardlar ve prototipler yaratır. Sonuçta biri araştırma diğeri ise tasarım sürecini yöneten bu iki rol, birbirleriyle iş birliği içerisinde çalışan fakat birbirlerinden oldukça farklı prensiplere sahip rollerdir.
Tümünü. Sadece tasarımla ilgilenenlerin değil iş hayatında ve kişisel hayatında aldığı kararlarda herkesin uygulayabileceği bir süreç.
Design thinking; wicked problems dediğimiz karmaşık sorunların yanı sıra olduğu gibi aynı zamanda mevcut ürün ve süreçlerinin iyileştirilmesi için gerekli sorunu bulmamıza ve çözmemize yardımcı olur.
Kullanıcıların site veya uygulamada ihtiyaç duyabileceği şeyleri öngörmek ve arayüzün erişimi, anlaşılması ve kullanımı kolay öğelere sahip olmasını sağlamak.
Kullanımı giderek hızla artan mobil cihazlar hayatımızda ihtiyacımız olan birçok ürün ve hizmet için etkileşimde olduğumuz arayüzler konumundalar. Bu noktada firmaların ve markaların en büyük odak noktaları bu cihazlardaki arayüzler olmuş durumda. Bu arayüzlerin deneyimini iyileştirmek ve hatta yeni deneyim yapıları oluşturmak bu anlamda çok önemlidir.
Kullanıcı deneyimi yöntemlerini nicel ve nitel olmak üzere ikiye ayırıyoruz. Nicel yöntemler daha çok ölçebildiğimiz ve sayılarla ifade edebildiğimiz verileri toplamak amacıyla kullandığımız yöntemlerdir. Kullanıcı deneyiminde göz izleme, Google Analytics verileri ve anket çıktıları nicel yöntemlere örnek verilebilir. Nitel yöntemler ise kullanıcı davranışlarına ve tutumlarına yönelik çıktılar elde etmek istediğimizde kullandığımız yöntemlerdir. Kullanıcı görüşmeleri, kullanılabilirlik testleri ve netnografi çalışmaları nitel kullanıcı deneyimi yöntemlerine örnek verilebilir.
Kullanıcı deneyiminde araştırma, tasarım aşamalarında farklı yöntemler kullanılmaktadır. Kullanılabilirlik çalışması, derinlemesine görüşme, netnografi gibi birçok farklı araştırma yöntemi bulunmaktadır. Blueprint, WF ve UI gibi farklı yöntem ve adımlar ise tasarım aşamasında başvurduğumuz yöntemlerdir.
Nelerin kontrol edileceğine dair kapsamın belirlenmesi gerekiyor. Kapsam belirlendikten sonra uygun araştırma yöntemi belirleniyor, araştırma gerçekleştirilerek iyileştirilecek alanlar belirleniyor. Böylelikle deneyimde kullanıcıların nelerde zorlandıkları ortaya çıkmış oluyor. Kullanılabilirlik prensiplerini inceleyerek ürünlerini gözden geçirebilirler.
Kullanıcılar ile testler yaparak, onları dinleyerek ve empati yaparak.
En iyi yöntem kullanıcılardan ürün hakkında faydalı feedbackler alabileceğimiz kullanılabilirlik testleridir. Bu testlerde ürün; hedef kitlesi tarafından test edilerek kullanım kolaylığı, görev tamamlanma oranları ve tamamlanan görevlerin süresi gibi parametrelerle kullanılabilirlik derecesi ölçülür.
Kullanıcı deneyimini test etmek için birçok yöntem vardır ve her zaman ‘bu doğrudur’ demek olmaz. Seçeceğiniz yöntem; ürüne, kullanıcı kitlesine ve gözlemlenen problemlere göre değişiklik gösterebilir. En iyisini bulmak için, kullanıcı kitlenizi iyi tanımalı, ürününüzü bilmeli ve gözlem yeteneğinizi kullanmalısınız.
Ekip çalışmalarında, son dönemde iyice hayatımıza giren, ortak çalışma alanı (board) üzerinde ekipteki herkesin hareketini canlı olarak takip edebildiğimiz araçlar öne çıkıyor. Bunların başında sevgili whiteboard uygulamamız Miro gelirken, Figjam ve Mural da rakip araçlar olarak karşımıza çıkıyor. Ortak bir sunum hazırlanması gereken durumlarda da web üzerinden Keynote Live veya Pitch gibi yenilikçi uygulamalar kullanılabilir.
Verimli ekip çalışmalarında en önemli unsurlardan birisi iletişim ve birbirinden sürekli haberdar olabilmektir. Bunları göz önünde bulundurduğumuzda kullanıcı deneyimini iletişim yönünde arttırmak için Slack, Trello ve Discord gibi uygulamalardan bahsedebiliriz. Bu uygulamalar sayesinde ekip üyelerinin birbirleriyle dirsek teması artıyor. Özellikle online çalışma sisteminde iletişim kopukluğu yaşamamak büyük bir avantaj sağlıyor. Bunun yanı sıra tasarım tarafında da sürekli kontaktta olmak çok önemli. Birbirimize anlık geri bildirim yapabilmek, revizeleri görebilmek, kimin ne yaptığını ve ne aşamada olduğunu gözlemleyebilmek en önemlisi birlikte eş zamanlı çalışabilmek. Bu deneyimleri iyileştirebilmek için de genellikle ortak çalışma alanı sağlayan uygulamaları kullanmayı tercih ediyoruz. Figma , Miro gibi bu alanı sağlayan ve tüm ekip üyelerini dijital ortam bir arada tutan uygulamalar ekip içi kullanıcı deneyiminde oldukça fark yaratıyor.
Figma, Miro ve diğerleri. Sketch, Adobe XD, Invision, Marvel, Typeform, Airtable gibi çeşitli tool’lar da projenin gerekliliklerine göre kullanılabiliyor. En iyisi şirketlerin kullandığı araçlar yazısını inceleyerek sektördeki oyuncuların cevaplarını kendi cevaplarından öğrenmek.
Aslında birçok araç kullanmak mümkün. Zapier, Airtable, Bubble, Glide, Notion bunlardan birkaçı. Fakat benim favorim Webflow. Wix ve Wordpress gibi güçlü rakipleri bulunan Webflow, kolay arayüzü, responsive tasarıma uygun çıktıları, başarılı içerik yönetimi, host hizmeti ve uygulamayı öğrenenlere yönelik çok güzel rehber içerikler sunduğu webflow university bölümü ile bir şans verilmeyi kesinlikle hak eden bir no-code aracı.
Tasarım araştırmasını No-code araçlar ile nasıl yapabileceğimizi Webrazzi etkinliğinde anlatmıştım.
Ayrıca bunun için bir site de yaptık, buradan da no-code araçlar için otomasyon senaryolarına bakabilirsiniz.
Figma, Adobe XD gibi tool’lar üzerinden hem UX, hem de UI çalışmaları yapılabilir. Bunların yanında Invision, Principle, Protopie gibi tool’larla renkli ve hareketli prototip çıktıları oluşturulabilir. Son olarak Procreate, Fresco gibi dijital çizim araçları da bu listeye eklenebilir.
UI Tasarımı için Figma, Sketch veya XD. Tüm süreçler için Figma kullanılabilir. UX Design Süreçleri > Wireframe > Tasarım > Prototip > Developer Handoff
Miro ekip çalışması için harika bir araç ancak Mind Mapping özelliği aynı anda birden fazla kişi ile çalışırken beni zorlayabiliyor. Özellikle Miro’yu daha önce hiç kullanmamış kişiler ile birlikte bir çalışma yapıyorsam. Böyle durumlarda post-it’leri ya da yazım aracını kullanmaya çalışıyorum. Ancak hangi özelliği kullanırsam kullanayım, fikirleri anlık olarak ortaya dökebilmesi, her şeyi toplamaya izin vermesi ve ekip çalışmasına özelleşmesiyle Miro rocks!
Evet, alternatif olarak Figjam veya Mindnode kullanılabilir.
Tasarımları üretim ve geliştirme sürecine geçmeden gerçek kullanıcılarla test edebilmek, olası hataları yakalayabilmek ve iyileştirmeleri planlamak için.
Etkileşimleri yazılımcıya aktarabilmek ve aynı zamanda ürünü test edip hataları görebilmek için.
Günümüzde zaman ve efor çok değerli kavramlar. Prototip yapmak hem zamandan hem de efordan tasarruf etmemizi tüm gücümüzü doğru yerlere kanalize etmemizi sağlayan bir yöntemdir. Prototip yaparak elimizde olabilecek çıktıyı simüle ettiğimizde, doğru yönde ilerleyip ilerlemediğimizi görebilir, planımızı bulunduğumuz duruma göre düzenleyebiliriz.
Prototip oluşturmak proje sürecinde zaman kazanmak adına çok kritiktir. Prototipler ile tasarla, test et, analiz et ve çözüm önerileri geliştir döngüsü sürecin son aşamalarına gelmeden tamamlanır. Böylece tasarımda emin olmadığınız kısımları süreçte ilerlemeden, bölünmeden ve araya başka işler girmeden daha çok irdelemiş ve öğrenmiş olursunuz.
Prototipler; hızlı ve çok daha az maaliyetlerle gerçek ürüne yakın bir deneyim sağladığı için, hem kendimizin hem de kullanılabilirlik testleri ile kullanıcılarımızın deneyimlerini gözlemlememizi sağlıyor. Bu gözlemler sonucunda son ürünü daha net adımlarla şekillendirebiliyoruz.
Bir arayüz çok güzel veya estetik görünebilir ancak kullanıcı deneyimi ve etkileşimler düşünülerek ve araştırılarak, kullanıcı merkeze alınarak tasarlanmadıysa altyapısı doğru atılmamıştır gibi düşünebiliriz. Süreçteki bu gibi eksiklikler kullanımı zorlaştırır, kötü bir deneyime sebep verir.
Temel tasarım prensiplerinin atlandığı her arayüz zordur.
Arayüzün kullanıcı deneyimini düşünülmeden tasarlanması kullanımın zorluğu konusunda en büyük etkendir. Kullanıcı her zaman hedefine net adımlarla ilerleyebilmeli, tereddüte düşmemelidir.
Doğrudur ancak bazı istisnai durumlar haricinde hamburger menü kullanımı masaüstü cihazlar için tavsiye edilmemektedir. Masaüstünde hamburger menü kullanmak yerine tüm menü içeriğini kullanıcıya açık getirmek daha iyi bir deneyim sağlar ve bunun için yeterli alan sağlamak daha mümkündür.
Hamburger menü kullanımının en güçlü tercih edilme sebepleri yerden tasarruf ettirmeleri ve karmaşıklığı düzenlemeleridir. Birçok tasarımcı hamburger menünün işlevselliği konusunda tartışmaktadır. İçeriğe ait özellik ve bilgileri sakladığı ve daha az önemli gösterdiğini düşünen tasarımcılar hamburger menu kullanımını ilgili bağlam bazında doğru bulmayabilir.
Hamburger menü içeriği toplayıp bir ikon altına sakladığından bence mobilde (alanın kısıtlı olduğu durumlarda) kullanmak çok mantıklı bir karar olabilir. Desktopta hamburger menü yerine mega menü tarzı bir tercih yapmak en azından ana başlıkların kullanıcı tarafından görülebilmesi adına daha doğru bir seçim olabileceğini düşünüyorum.
Renklerin erişilebilir olması. Yüksek kontrast değerine sahip ve renk körlüğü gibi görme bozukluklarına sahip kullanıcılar için problem yaratmayacak kombinasyonlarla kullanılabilecek olmaları.
Çalıştığınız bir markanın kurumsal kimliğindeki renklerine uymanız önemli eğer kurumsal renkleri yeterli değilse ona uyumlu renkler seçebilirsiniz.
Ben renk seçiminde oluşturduğum moodboard’lardan ilham alıyorum. Bu yolla renklerin, hedef kitle ve marka kimliği ile uyumlu olmasını sağlıyorum.
Yazılıma gönderilecek tasarım dosyası tutarlı ve düzenli olmalıdır. En iyi sonuç için tasarım bir Style Guide ve etkileşimli prototiple teslim edilebilir, buna ek olarak prototiplenemeyen etkileşimler için dokümantasyon hazırlanabilir.
UI kit, UI kit, UI kit. Yazılımcının arkanızdan konuşmamasını istiyorsanız temiz bir UI kit teslimi çok önemli. Onun dışında desktop çalışıyorsanız diğer ekran boyutlarını da (tablet,mobil gibi) tasarlamış olmanız önemli.
Kesinlikle eksiksiz UI KİT! diye haykırmak istiyorum. Yazılımcıya proje iletilirken dikkat edilmesi gereken çok fazla şey var, hızlıca düşündüğümde aklıma gelenlerden bir kaçı: Tüm elementlerin isimlendirme sisteminin aynı olmasına dikkat edilmesi. Farklı ekranlara Duyarlı Web Tasarımı (Responsive) ortaya çıkarabilmek için yazılımcıya mutlaka modüllerin ekran büyüyüp küçülürken nasıl değişimlere uğraması gerektiği detaylarının iletilmesi. Animasyon hareketlerini tasarımı yaparken düşünmek ve yazılımcıya gerekirse örneklendirerek aktarmak. Tasarıma eklenen görsellerin düzenli ve mümkünse ufak boyutlarda yazılımcıya iletilmesi (Yazılımcıya 3 mb bir görsel attığınızda yazılımcınızın kalbi kırılır. :) )
Tasarımın responsive yapıda düşünülmüş olması (Diğer ekran boyutları için kararların alınmış olması), varsa etkileşim ve animasyonların nasıl işlediğinin net bir şekilde aktarılması. Elementler arası mesafelerin net olması.
Aynı anda tek bir ekran gösterilerek ve elemanlar üzerinden anlatılarak.
Neden-sonuç ilişkisi kurarak. Sonuçta yaptığınız tasarımda belli nedenlere dayanıyor ve müşterinin aklında soru yaratmamak için nedenlerinizi ve nasıl o noktaya geldiğinizi anlatmanız önemli. Örnek vermek gerekirse kullanıcı görüşmelerinde x’in çok önemli olduğu ortaya çıktığı için bunun ön plana çıkması gerektiğini düşündük ya da sitenin daha canlı olması ve sizin markanız da gençlere hitap ettiği için bu renkleri seçtik gibi gibi...
Kullanıcının arayüzde sunulan elementlerden nasıl bir sitede/uygulamada olduğunu ilk girişinde anlayamaması büyük sorunlardan bir tanesi. Akışta ilerlemek için yaptığı eylemlerin geri bildirimini alamaması, tutarsız ve standartlaşmamış yapılarla karşılaşması da sık karşılaşılan problemlerden.
Tabiki ürün özelinde farklı birçok sorunla karşılaşabiliyoruz. Ama genel başlıkları vermek istediğimde hızlıca 10 sezgisel maddeyi saymak istiyorum ister istemez. Çünkü birçok problemin çok net ve tanımlı başlığını bulabiliyoruz sezgisel maddeler içinde. Sistem görünürlüğünün düşük olması ve kullanıcıya alınan aksiyonlar sonucu geri bildirimlerin sunulmaması, hataları önleyebilmek için kullanıcıya yeterli yönlendirmelerin yapılmaması, kullanıcının diğer ürünlerdeki deneyimlerinde alışkın olduğu tasarımı görmemesi, kalabalık ekran tasarımlarıyla kullanıcının ihtiyacı olan içerik veya seçeneğe zor ulaşması en sık karşılaştığımız problemler diyebilirim.
Temel tasarım ve tipografi prensiplerine dikkat edilmemesi. Erişilebilirlik (Accesibility) dikkate alınmadan yapılan tasarımlar karşılaşılan büyük sorunlardan birkaçı.
Kullanılabilirlik testleri ile arayüzde sıkıntı yaşanan noktaları tespit etmek mümkün. Bu sıkıntılar deneyimle ortaya çıktığı için kullanacak kullanıcı kitlesinin sitedeki akışları gözlemlenerek bu sorunları tespit edebiliriz.
Testler en etkili yöntemler. 5 saniye testi ve kullanılabilirlik testleri gibi teknikler sayesinde kullanıcı ve ürünü bir araya getirerek sorunları tespit edebiliyoruz. Bunun yanında daha hızlı bir şekilde temel sorunları çıkarmak istiyorsak uzman analizi tekniğini de kullanabiliyoruz.
Kullanıcı testleri yapılabilir ve yorumlar incelenebilir. Bir uzman tarafından UI Audit yapılabilir.
En az beş kullanıcı ile tekrarlayan veriler elde etmek mümkün. Bu yüzden araştırma konusuna ve bütçesine bağlı olarak değişecek kullanıcı sayısına en az 5 kullanıcı diyerek yola çıkılabilir. Bunun detaylı araştırmasını NN Group makalesinden okuyabilirsiniz.
Bu sorunun çok net bir cevabı yok. Birçok üründe 3 veya 5 kullanıcı ile büyük sorunları hızlıca saptayabilirsiniz. Zamanınız ve bütçeniz varsa test yapacağınız kullanıcı sayısı 10 veya 15’e de çıkabiliyor. Ancak bu sayıdan fazlasına gerek olmadığı bugüne kadar yapılan projelerde deneyimlenmiş. Test oturumlarındaki bulguların fazla tekrarlanmaya başladığını gördüğümüzde testleri sonlandırıp çıkan sorunlara çözüm üretmeye geçmek gerekiyor.
Kullanılabilirlik testinin yapılacağı ilgili alana ve kullanıcının deneyimini anlamaya yönelik sorular sormalıyız. Test sırasında kullanıcının bir davranışı veya kararı dikkatimizi çektiğinde o davranışı/kararı anlamaya yönelik sorular sorabiliriz. “Bunu yaparken gülümsediniz, neden?” “Butona bastıktan sonra karşınıza ne çıkmasını bekliyorsunuz?” gibi sorularla davranışlarının nedenini anlamaya yönelik açık uçlu sorular sorabiliriz.
Bazı testler sırasında oturum sonunda veya test esnasında kullanıcıya sorular yöneltebiliyoruz. Yine ürün özelinde çeşitlenen sorular olabiliyor. “Ürünü kullanırken kendinizi güvende hissettiniz mi? Bilmediğiniz bu ürünü kolaylıkla öğrenerek kullanabildiğinizi düşünüyor musunuz? En kolay adım ve en karmaşık adım neydi?” gibi soruları yöneltip ardından neden sorularını da sorarak kolaylık, hata, hız, güven, memnuniyet başlıklarında kullanıcının düşüncelerini toplayabiliyoruz. Bunun yanında hayal gücü sorularını kullanmak bulgularımızı destekleyebiliyor.
Tasarım kararlarını nasıl bir "Neden - Sonuç" ilişkisi kurarak aldığını. Arayüz tasarımının kullanıcıya nasıl, ne şekilde hizmet ettiğini.
Kullanılabilirlik sürecinin ilk adımı bence kullanıcıyı tanımaya çalışmaktır. Bu noktada bir web sitesinin/uygulamanın veya ürünün kullanılabilirliğini ölçmek için kullanıcı hakkında bilgi sahibi olmak süreçte araştırmacıya katkı sağlayacaktır.
Araştırma sorusunu oluşturmak yani problemi anlamak ve hedef kitlesini tanımlamak ilk adım olarak düşünülebilir. Sonrasında eğer test planlanacaksa araştırma sorusu doğrultusunda senaryolar oluşturulacak, hedef kitleye göre katılımcı listesi oluşturulacaktır.
Prototipleri olabildiğince fazla kişiye deneterek ve bolca gözlem yaparak test etmeliyiz. Bu noktada dikkat edeceğimiz noktalar prototipin sürekli gelişmeye açık olduğunu unutmamak olmalı. Her gözleminizde prototipinizi güncelleyip denetmeye devam etmelisiniz.
Prototip aşaması sorunlu noktaların çok daha hızlı çözülebileceği bir dönem. Bu yüzden bu aşamada test yapmak da çok değerli. Prototip testlerinde önerilen testleri 2-3 döngüye parçalayarak yinelemeli test yapmak. Bu da şu demek örneğin 6 kullanılabilirlik testi yapabiliyorsak 3 kullanıcı ile ürünü test edip çıkan sorunları çözerek sonra farklı 3 kullanıcı ile revize edilen ürünü test ederek daha ayrıntıdaki sorunları saptamak!
Kullanılabilirlik testi planlamanın belli adımları vardır. İlk başta araştırma hedefine uygun öğrenmek istediklerimizi araştırma sorularıyla ifade ederiz. Bu noktada kullanılabilirliğini ölçeceğimiz mecrayı kendimiz deneyimleyerek ön araştırmamızı yaparız. Sonrasında araştırma hedefine uygun senaryolar oluştururuz. Bu senaryolar hedef kitleye ve kullanılacak araçlara, kullanılabilirliğin ölçüleceği site/uygulamaya göre farklılık gösterebilir. Kullanılabilirlik testine katılacak katılımcıları organize etmek ve test anlarını ayarlamamız gerekir. Tüm bu kurguların doğru akışta ilerleyeceğinden emin olmak adına pilot testler yapılır.
Kullanılabilirlik testlerini planlamak için her araştırma sürecinde olduğu gibi araştırma sorusunu belirleyerek başlamalı. Yani çalışmanın amacı ve kapsamı netleştirilmeli. Sonrasında amaca uygun test senaryo ve görevlerini kurgulamak, kullanıcılara verilecek ödülü belirlemek, belirlenen hedef kitlesi doğrultusunda katılımcı listesini yedek liste ile birlikte oluşturmak ve bu katılımcıları teste davet etmek ön hazırlığı oluşturur. Proje takvimini oluştururken randevulaştığımız katılımcıların iptal etme-erteleme taleplerini ve analize ayıracağımız süreyi düşünmek oldukça kritik. Bunun yanında testler başlamadan önce pilot test yapmak da hazırlığın önemli bir adımı.
Kullanılabilirlik testlerinden çıkan bulgularımızı bazen gruplayarak analiz ederiz ve belli başlı noktalara dikkat çekmek için bu grupları başlıklandırabiliriz.
Kullanılabilirlik test analizi üzerinden çok zaman geçmeden hatta mümkünse aynı gün içinde yapılırsa çok daha hızlı ilerleyen bir süreç. Aksi takdirde test kaydının her saniyesini detaylı tekrar incelemek gerekebiliyor. Ayrıca proje hazırlık sürecinde yada pilot test sonrasında kendinize bir analiz şablonu oluşturmak işinizi hızlandıracaktır.
Kullanılabilirlik test sonuçları genelde bulgu üzerine konuştuğumuz, bazen bulguları videolarla desteklediğimiz bir sunum akışında sunuluyor.
Kullanıcı dostu olmak için kullanıcıyı düşündüğünüz ve hatta onunla empati yaptığınız senaryoda oluşturduğunuz akışlara sahip olmanız iyi bir başlangıç olacaktır.
Kullanılabilirlik test raporunda veya sunumunda genelde elde ettiğimiz bulguyu ekran görüntüsü üzerinde işaretleyerek sunmayı tercih ediyoruz. Bunun yanında testlerin analiz sürecinde bağıntı şeması çıkarma ihtiyacı duyabiliyoruz çünkü bazı projelerde kullanıcıların motivasyon ve ihtiyaçlarından doğan temaların bize analiz sonrası öneri geliştirirken yardımcı olabileceğini fark ediyoruz. Hem ekran üzerindeki bulguları hem temaları sunarken testlerden video kesitleri alıp sunuma eklemek veya sunum sırasında söz konusu bulgu ile ilgili vurucu kullanıcı alıntılarını belirtmek oldukça etkili olabiliyor.Ürünü ilk defa kullanan kullanıcının rahat öğrenebildiği, az hatanın yapıldığı, ortalama işlem süresinin çok aşılmadan işlemlerin tamamlanabildiği ve kullanıcı, ürüne geri döndüğünde rahatlıkla hatırlanabilen siteler kullanıcı dostudur.
5-6 kişi ile iyi kurgulanmış senaryolar 100 kişiyle yapacağınız yüzeysel testlerden çok daha fazla bulgu verebilir. Bu noktada tekrarlayan bulgular yakaladığınız sürece sayının bir önemi kalmamaya başlıyor.
Hayır kesinlikle değil. Ne demiş Steve Krug “1 tane test yapmak hiç yapmamaktan daha iyidir.” :) 5-6 test ile arayüzde hızlıca düzeltilmesi gereken büyük problemleri saptayabilirsiniz. Mutlaka detayda çözülmeyi bekleyen problemler olacaktır, tüm sorunları saptayabilmek için net test sayısını vermek mümkün değil. Ancak 5.-6.testten sonra yapacağınız her oturumda saptadığınız yeni bulgu sayısının gittikçe azalacağını göreceksiniz diyebiliriz.
Bunu ölçmek için birçok metot kullanabiliriz. Kullanılabilirlik testleri, anketler, uzman analizleri.. Fakat benim için kullanıcının “Ya bu kadar kolay olacağını tahmin etmemiştim” demesi bile bunu ölçmek için yeterli :)
Eğer nicel ölçümler hedefliyorsanız kullanıcıya moderatör olarak müdahale etmediğiniz kullanılabilirlik testlerinde işlem süresi ve hata sayısı ölçümlerini yapabilirsiniz. Bunun dışında analytic verileriyle optimizasyon oranları incelenebilir. Veya arayüz içinde anketler sunularak kullanıcıların memnuniyetlerini ölçebiliriz.
Kullanıcı ne yapacağını şaşırıyorsa veya bir beklentiyle yaptığı eylemin karşılığını alamıyorsa bu kötü deneyime sahip olduğunu gösterebilir.
Kullanıcı geri bildirim mekanizmaları önemli bir kaynak. Uygulama mağazalarındaki puanlama ve yorumlar, NPS skorları gibi geri bildirimler ilk kaynaklardan bazıları. Aynı şekilde analytics verileri de oldukça önemli bir araç. Bunun dışında kullanıcı ürünü yanınızda kullanıyorsa mimik ve tepkilerinden, işlemi tamamlayamamasından veya çok hata yapmasından ürünün kötü kullanıcı deneyimine sahip olduğunu anlayabilirsiniz.
Dijital ya da fiziksel ortam ayırmaksızın, kullanıcının gerçekleştirmek istediği herhangi bir aksiyonu, en kısa yoldan, en az bilişsel yükle ve en az kafa karışıklığıyla yapmasını sağlamaya odaklanır. Kullanıcıdan yola çıkar, önce onu tanımaya/anlamaya yönelik metotlar kullanır, kullanıcının problemini ya da süreçteki iyileştirilmesi gereken noktaları tespit eder, çözmek için fikirler geliştirir. Bu; bir ekran, bir akış, sadece ekrandaki butonun yerini değiştirmek bile olabilir. Çözüm önerileri prototiplenir, kullanıcıyla test edilir, gerekirse iyileştirilir ve en iyi çözüm seçilir.
Bir görevin ya da ihtiyacın kullanıcı tarafında en sorunsuz ve segment özelinde doğru tasarlanmasına denir.
Açılımı “kullanıcı arayüzü” olarak ifade edilir. Kullanıcının etkileşime geçtiği dijital bir arayüzün görsel tasarımı ile ilgilidir. Renkler, fontlar, ikonlar gibi görsel elementlerin hepsini ve fazlasını içerir. Moodboard’la (yani ilham panosuyla) yola çıkılır, kullanılacak bütün tasarım elementleri, kullanıcıda yaratılmak istenen ya da markanın algısını destekleyen “hisler-duygular” temel alınarak şekillendirilir. Eğer ortada iyileştirilmesi gereken bir durum varsa, UX çalışması olmadan UI olmaz :) Olursa da göze hitap eden bir sonuç çıkar belki ama kullanıcı tarafında hayal kırıklığı garantili olur, tecrübeyle sabittir!
Bir ürün veya servis arayüzünün tüm görsel ve etkileşimli öğelerinin tasarımı olarak tanımlanabilir.
Aslında hep bir arada anılsa da (pek çok kişi her iki görevi birden yürütse de) birbirinden çok farklı uzmanlıklardır. UX alanında çalışan biri psikoloji, davranış bilimleri, araştırma yöntemleri ve teknikleri gibi konularda uzmanlıklardan geliyor olabilir. Görsel tasarım konusunda tecrübe olmazsa olmaz değildir bana göre, olsa güzel olur.
UI tasarımcılar ise grafik tasarım, endüstri ürünleri tasarımı gibi uzmanlıklara sahip ya da bu konularda kendilerini geliştirmiş olabilirler. Bilgi mimarisi, tipografi, renkler, görsel trendlerle araları iyi olmalıdır. :) Hatta prototipleme için belki biraz da animasyon bilirlerse harika olur.
Meteoroloji Uzmanı vs. Hava Durumu Sunucusu örneğinden yola çıkarak UX Designer deneyimin temel yapısını tasarlar, UI Designer bu deneyimi görsel dünyayı kullanarak kullanıcıya aktarır.
UI Designer'ın sorumluluğu "Nasıl göründüğü" ile daha çok ilgiliyken, UX Designer'ın sorumluluğu "Nasıl çalıştığı?" ve "Nasıl hissettirdiği?" ile ilgilidir.
Kullanıcı araştırmaları yöntemleriyle (Derinlemesine Görüşmeler, Anketler gibi) işe başlar, elde edilen verilerinin analizi ve anlamlandırılması ile devam eder. Uygun araçları kullanarak kullanıcıyı personalar olarak tanımlar, ihtiyaçlarını-acı noktalarını belirler. Çözülecek sorunları ya da iyileştirme noktalarını bulur ve tüm bu süreçlerde yer alır. Kullanıcı sorunlarını çözmek için fikir geliştirir, rakipler neler yapmış bakar. :) Fikirleri prototipler ve kullanıcıyla test eder.
Aslında tüm metodolojileri kullanarak , kullanıcının hayatını nasıl kolaylaştırabilir , süreçler nasıl iyileştirebilir bununla uğraşır. Tüm bunları yaparken de yazılımsal-teknik yetkinlikler/kısıtlar, iş birimlerinin ihtiyaçları gibi konuları göz önünde bulundurması gerekir.
Deneyim biriktirir.
Kullanıcının dijital ya da fiziksel bir ortamda gerçekleştirmeye çalıştığı bir eylem sırasında karşılaştığı-yaşadığı her şey.
Yapılan iş ne olursa olsun, insan odaklı bir yaklaşımla sorunları çözmek ya da süreçleri iyileştirmek için kullanılabilir. Empati kurma , sorunları/iyileşebilecek noktaları belirleme, çözüm önerileri düşünme, bu önerileri deneme ve uygulamaya alma adımları sektör bağımsız her problemin çözümüne uyarlanabilir diye düşünüyorum.
Yaptığınız her şey bir kullanıcı deneyimi olduğundan sektör fark etmeksizin hayatınızın her yerinde örneklerine rastlarsınız. Evde kahve içtiğiniz fincanın tutacağının boyutundan su ısıtıcının kapağına kadar. Yaptığınız iş özelinde de aynı şekilde kullanıcınıza ya da müşterinize onun sizden beklentisi/ihtiyacı doğrultusunda en doğru şekilde yaklaşarak en doğru deneyimi sunmak sektör bağımsız olarak kullanıcını deneyiminin temelidir.
Ne sağlamaz ki :)) "İyi" bir kullanıcı deneyimi; müşteri memnuniyeti, artan bağlılık, verimlilik, karlılık, marka için prestij gibi herkesin bildiği "klişeleri" sağlar. Bunların yanı sıra aslında çok iyi olan iş fikirlerinin basit deneyim hatalarıyla heba olup gitmesini de önler.
İyi bir kullanıcı deneyimi ile kullanıcıların ihtiyacına basit bir şekilde cevap verebilir, kullanımı rahat ve akıcı olan kullanıcıda bağlılık oluşturan bir ürün oluşturabilir, kullanıcının beklentilerini daha o farkında olmadan tahmin ederek bir adım önde olup, kullanımı haz veren bir arayüz oluşturabilirsiniz.
Kullanıcıyı üzmeden, saçını başını yoldurmadan “Şimdi bu ekranda neye basıp ilerleyeceğim” , "E şimdi nasıl devam ediyoruz?" diye aratmadan, yapmak istediklerini gerçekleştirmesini ve kullanıcının hayatını kolaylaştırmayı amaçlar.
Peter Drucker’ın dediği gibi iş dünyasının ortak amacı müşteri yaratmaktır. UX tasarımı da müşterinizin ihtiyaç ve hedeflerini derinlemesine anlayıp bu doğrultuda ürün ve servisler geliştirmenizi sağlayacak süreç ve yöntemler bütünüdür. Yani UX tasarımı sizi bu ortak amaca götürecek olan en kestirme ve en güvenli yoldur.
"İyi" bir kullanıcı deneyimi yaratmak için temel taşlar, kullanıcıyı tanımak, dinlemek, anlamak ,onun gözleriyle bakabilmek ve çözüm önerileri bulabilmek, iyileştirmeler için çok test yapmak, “Neden buna ihtiyaç var?”, “Gerçekten buna ihtiyaç var mı?” sorularını çok sormaktır bana göre. Hiçbir şey yapamıyorsanız "kullanılabilirlik testi" yapın demişti bir UX tanrısı bir seminerde :)
NN Group tarafından ortaya konan sezgisel analiz maddeleri her ürünün deneyiminde sunması gereken şartları net bir şekilde özetliyor diyebiliriz. Öne çıkanları belirtecek olursak, kullanıcıya ne aşamada olduğunu ve bundan sonra ne yapacağını net bir şekilde göstermek, kullanıcının yapacağı işlemi açık bir şekilde belirterek hata yapmasını engellemek, hata durumunda ise hatanın ne olduğunu ve bununla ilgili ne yapabileceğini belirtmek, kullanıcının özel bir bilgiye sahip olmasını gerektirmeden basit, doğal ve mantıklı bir yapı sunarak kolay anlamayı ve kullanımı sağlamak diyebiliriz.
Problemleri ve çözüm önerilerini planladıktan sonra deneyimi somutlaştırdığımız ve tasarıma yansıttığımız süreçte 13 temel tasarım ilkesine dikkat etmemiz gerekiyor.
“Neden?” sorusu kullanıcı deneyiminin bel kemiğidir dersem sanırım abartmış olmam. Kullanıcı deneyimi alanına giriş yapmak isteyenler için hangi aşamada nasıl bir rol oynayacağı, tasarım kararlarını nasıl gerçekleştireceği temel problemlerden biri olsa da bir UX tasarımcısının asıl dayanak noktası neden sorusuna verebileceği yanıtlardır. Günün sonunda iyileştirilmesi gereken deneyim problemlerinin müşteriye sunulması gerektiği için ikna edebilirliği yüksek argümanlar üretmek bir tasarımcının en önemli yeterliliğini oluşturuyor diyebiliriz.
Problemleri ve çözüm önerilerini planladıktan sonra deneyimi somutlaştırdığımız ve tasarıma yansıttığımız süreçte 13 Kullanıcı deneyimi, kullanıcıların günlük hayattaki doğal tutum ve davranışlarını temel alarak, karşılaştıkları problemlere çözüm aramakla veya yaşadıkları deneyimleri iyileştirmekle ilgilenir.
Deneyim tasarımı sonucu ürünün faydasına dokunur, müşteri memnuniyetini dikkate alır. Temel tasarım ilkesine dikkat etmemiz gerekiyor.
Her ürünün bir kullanıcısı olduğundan yola çıkarsak belirli bir işleve yönelik fayda sağlayan dijital ve fiziksel hizmetlerin tümü için kullanıcı deneyiminden bahsedebiliriz. Emekli aylığını ATM’den çekmek isteyen 65 yaş üstü vatandaşların işlemlerini kolaylaştıracak bir arayüzden, toplu birikim yapmak isteyen banka kullanıcılarının para harcama deneyimlerinin tasarlanmasına kadar birçok aşama case olarak incelenebilir. Kullanıcı deneyiminin uygulama alanı günden güne genişledikçe çeşitli sektörlerdeki faydası daha da öne çıkmakta, bu da şirketlerin kendi kullanıcılarına yaklaşımını yeniden değerlendirmesine fırsat tanımaktadır.
Bir ihtiyaç araması sonucu ulaşılan sitede, uzun vakit geçirmenin pek çok sebebi vardır.
İlk varsayımımız aradığımızı bulamadığımız için ya da aradığımızdan fazlasını bulduğumuz içindir. Bu seçeneklere ek olarak site tasarımında temel alınan bazı bilişsel eğilim yöntemleri, sitede vakit geçirme süresini uzatabilir.
Özellikle tekrar kullanıma yönlendiren bu bilişsel eğitim yöntemleri, web sitesinin trafiğini artırmada önemli bir rol oynar. Merak Uçurumu, Yatırım Döngüsü, Yem Etkisi, Zeigarnik Etkisi gibi yöntemler, tasarımda temel alınan önemli bilişsel eğilim yöntemlerinden birkaç tanesidir.
Kullanıcı deneyimi tasarımına ilgili herkesin sıfır noktası, kullanıcı deneyimi ile ilgili araştırma yapmak ve kaynaklar edinmek olmalı. Belli bir bilgi, kaynak birikimine ulaştıktan sonra bir sonraki durağınız eğitimler almak, konuyu bir de uzmanlarından dinlemek, bildiklerinizi de pekiştirmek. Eğitimlerin arkasından gelen son (ama hiçbir zaman sonlanmayacak) adım ise edindiğiniz bilgilerle çeşitli caseler bulmak, pratik yapmak ve bir portfolyo oluşturmak.
Bana kalırsa hayır, UX tasarımı kodlama bilgisi gerektirmez ancak yazılım tarafı ile ilgili sahip olunacak ekstra bilgilerin de hiç kimseye zararı olmaz.
UX tasarımı alanında yoğunlaşabileceğin birçok alan mevcut. Deneyim süreçlerinde temas edilen noktalar arttıkça daha fazla kontrole ihtiyaç duyulabiliyor. Bu da kodlamayı profesyonel olarak olmasa da aşina olacak derecede bilmenin bazı faydaları olduğu gerçeğini es geçmemiz gerektiğini gösteriyor. Yine de ben bunu düz vites araç sürücülerinin otomatik vites araç sürüşüne karşı kullandıkları argümanlara benzetiyorum. Ne kadar haklı olsalar da manuel vites araçların sayısı günden güne azalmakta. (bkz: nocode :)
Bir proje sürecini de düşünerek cevap vermem gerekirse, UX tasarımcıları ilk olarak merak dürtüsüyle hareket etmeli, araştırmacı kimliğe sahip olmalı. Tasarım sürecinde olumlu veya olumsuz yaşanabilecek her duruma adaptasyon sağlamalı, esnek olmalı. Yeri geldiğinde bir tasarım sunumunu, yeri geldiğinde ise bir araştırma raporu detaylarıyla aktarabilecek sunum ve iletişim becerisine sahip olmalı.
Öznel bir yorumum olsa da işin en başında temel tasarım prensiplerinden çok fazla uzaklaşmamakta fayda var. Kullanıcıların hayatlarındaki mikro zaman dilimleri çalışma alanımızı oluşturduğu için amiyane tabirle ‘küçük’ şeylere karşı hassas ve duyarlı olmak, kullanıcının ihtiyaçlarını önemsemek ve empati kurabilmek en önemli meziyetlerimizden birisi olsa gerek.
Evet, elbette! Kullanıcı deneyimi alanında yüksek lisans yapmak isteyen kişilere, MIX olarak da bilinen KHAS Kullanıcı Deneyimi Tasarımı Yüksek Lisans Programı’nı incelemelerini öneririm
İyi bir araştırma. “Bilmediğiniz şeyi isteyemezsiniz” cümlesini çok duyardım önceden, aynı şekilde insan konuyu bilmeyince yaratıcı fikir de üretemiyor, nitelikli tasarım da yapamıyor. Bu nedenle hem alanı iyi öğrenmek hem de farklı alanlardan bilgiler alarak kendini beslemek önemli.
Farklı adlandırılmış olsa da her tasarım sürecinin ilk adımı çözülecek problemi, o problemi yaşayan kişileri ve o problemin yaşandığı bağlamı anlamaktan geçiyor.
Design Thinking (Tasarım Odaklı Düşünme) bu adıma empati diyor, Yalın Girişim girişimciye “Get Out of the Building” diyerek sokağı çıkarak problemi yaşayan insanları tanımasını söyler. Double Diamond ilk aşamada “Keşfet” diyerek yine araştırmaya işaret eder. IDEO’nun HCD (Human Centered Design) adını verdiği tasarım sürecinin Hear, Create, Deliver sına üç aşaması vardır ki yine “Hear” ayni Dinleme aşaması araştırmayı adresler.
Problemi tanımlamak.
İyi bir kullanıcı deneyimine sahip bir organizasyon kullanıcılarına;
Öngörülebilir deneyimler sunar. Bunu sağlamak için de kullanıcısına dokunduğu her temas noktasını kullanıcı odaklı tasarlar.
Kullanıcı deneyiminin iyi olma hali. Bu durum, müşteri(a.k.a işveren), paydaşlar(a.k.a iş ortakları) ve ürünü deneyimleyecek kullanıcılar gibi projede yer alan grupların hepsinin beklentilerini doğru belirleyerek, mümkün olan en dengeli çözüm yolunu oluşturmaktan geçmektedir.
İnsanlar günlük yaşamlarını devam ettirirken maruz kaldıkları teknolojik ürün ve servisler arttıkça, bunun getirdiği bilişsel yükü azaltabilmek için, daha iyi tasarlanmış deneyime sahip ürün ve servislere yöneltiyor.
Kullanıcı deneyimi bir sistem ile onun kullanıcısının bütün etkileşimine odaklandığı için oldukça önemlidir. Bu süreçlerin sonunda müşterinin daha iyi ve bağlı bir müşteriye dönüşmesi ile sistemden uzaklaşması arasındaki fark çoğunlukla sistemin kullanıcı deneyimiyle orantılıdır.
Sürece sadece rakamsal boyuttan baksak bile bir kişiyi müşterinize dönüştürmenin maliyeti çoğu zaman olduk yüksektir. Müşteri edinim maliyeti olarak ifade ettiğimiz bu rakamın çok daha fazlasını bize müşteri olduğu süreç boyunca vermesini sağlamayı amaçlarız. Müşterinin yaşam boyu değeri adını verdiğimiz bu rakamı da artıran konu, müşterimizin bizimle yaşadığı etkileşimlerden ne kadar mutlu olduğudur ki bu da yine kullanıcı deneyiminin bize önemini ifade edecektir.
UX&UI Audit; Bir tür Check-Up'tır.
Bir veya birkaç UX ve UI tasarımcısının bir ürün ile alakalı kritik acı noktaları bulup bu noktalara dair geliştirme önerileri sundukları ve ürünün UX, UI, CRO ve İçerik konularında gelişmesine yarayan bir servis modelidir.
Analiz, görsel bir rapor ile sunulur, sorunlar belirlenip çözümler önceliklendirilir.
Hızlı ve etkili bir UX&UI Audit çözümü için Ürün Doktoru servisimize göz atabilirsiniz.
Kullanıcı deneyimi bir sistem ile onun kullanıcısının bütün etkileşimine odaklandığı için oldukça önemlidir. Bu süreçlerin sonunda müşterinin daha iyi ve bağlı bir müşteriye dönüşmesi ile sistemden uzaklaşması arasındaki fark çoğunlukla sistemin kullanıcı deneyimiyle orantılıdır.
Bir arayüzün bir metodoloji eşliğinde uzman veya uzmanlar tarafından değerlendirilme işidir. UX audit kısmında arayüzün kullanıcı ile yaşadığı deneyime odaklanılırken UI Audit tarafında estetik algı üzerine değerlendirmeler yapılır.
Bu değerlendirmelerin sonucuyla birlikte iyileştirme önerilerini de içeren bir rapor veya bir sunum dokümanı hazırlanır.
Aslında UX disipliniyle bağlantıda olan bu iki alandan herhangi birine geçmek, kişisel istekler ve yetenekler ile şekillenebilir. Yönetim ağırlıklı bir yetenek seti varsa product owner/manager, yazılım ve arayüz tasarımı ile ilgili set varsa da kişisel beklentilerle birleştirilerek frontend alanına geçilebilir. Esas nokta, neden geçiş yapılıyor biraz da onu sorgulamak lazım :)
Aslında genel yaklaşım frontend’den tasarım alanına, tasarımdan da ürün tarafına bir geçiş sıklığını gördüğümüzü söyleyebiliriz. Ürün yöneticisinin tasarım, yazılım ve iş kararları noktasındaki hakimiyet gerekliliği, tasarım alanındaki tecrübesine yazılım bilgisi ve güçlü analitik yaklaşım ekleyen her tasarımcının bir ürün yöneticisine dönüşümünü kolaylaştırıyor.
Kullanıcı deneyimi tasarımının en önemli güç kaynağını veriler, analizler, davranışlar ve alışkanlıklar oluşturduğu için Data Science gibi veriyi doğru yorumlayabilen bir disiplinin, bu alanda çok başarılı olabileceğini düşünüyorum. Bu noktada bu disiplini tamamlayacak konular, tasarım odaklı düşünme, görsel tasarım, psikoloji ve sosyoloji gibi konular olacaktır.
Ben de bir istatistikçi olup tasarım süreçlerine dahil olan biri olarak son derece desteklediğim bir karar olur. Tasarım süreçleri niteliksel ve niceliksel onlarca veri parçacığının birbirleriyle bağlantılarını ortaya çıkarma ve bu çıkan bulgulardan içgörüler üreterek doğru tasarım kararları alma işidir.
Ayrıca bir arayüz hayata geçtikten sonra da takip edilecek ve anlamlandırılacak onlarca veri bulunuyor. Bu veriler de ürün yolculuğuna dahil olan tasarımcılar için son derece faydalılar. Bunların tamamını düşündüğümüzde tasarımcının veri ile olan ilişkisinin güçlü olması gerektiğini düşünüyorum. Bunu düşünerek de “Tasarımcılar için Veri” adını verdiğimiz bir eğitim programı başlattık yakında video eğitim olarak da oluşturacağız.
UX Designer olmak için ilk önce temel seviye eğitimlerinizi almanızı tavsiye ederiz. Eğer temel seviyede bulunan UX Araştırma ve Design Thinking eğitimlerimiz ile ilgili bilgi sahibiyseniz UX eğitimimizi sonrasında Figma Eğitimimizi almanızı tavsiye ederim.
UX alanının çeşitliliğini düşünecek olursak bu sorunun tek bir doğru cevabı olduğunu sanmıyorum. Ancak UX Designer olmak isteyen bir kişinin alması gereken ilk eğitimin, kullanıcı deneyimi tasarımının temellerini anlayacağı, araştırmadan tasarıma bir keşif yolculuğunu yaşacağı UX Eğitimi olması gerektiğini düşünüyorum. Temel bir eğitimin arkasından gelecek her eğitim tamamen kişiye bağlı!
UX Kariyer Yolculuğu eğitimimizi tavsiye ederim. Tamamen deneyim aktarımının gerçekleştiği bir eğitim; kendi konusunda uzmanlaşan tasarımcılarımız deneyimlerini anlatıyor ve bu deneyimleri anlatırken kariyer yolculuğunuzda nelere dikkat etmeniz gerektiğini sizlerle paylaşıyorlar. Dolu dolu bir serüven sizleri bekliyor.
Tasarıma başlarken aldığımız brief doğrultusunda ilerliyoruz. Ancak körü körüne ona bağlı kalmıyoruz ve yeni fikirlerle destekleyerek geliştirmeye çalışıyoruz. Trend analizleri, piyasadaki benzer ürünlerin incelenmesi ve kullandığımız araçların yetkinlikleri doğrultusunda önerilerde bulunuyoruz. Bu öneriler arayüz akışında kullanıcıların ihtiyaçlarına ve beklentilerine cevap olabilecek modüllere ve fikirlere dönüşüyor. Süreçte sınırlara takılı kalmadan ne kadar çok fikir geliştirirsek o kadar yaratıcı, özgün ve marka kimliğine uygun tasarımlar ortaya çıkıyor.
İyi bir dijital ve mobil arayüz okuyucusu olmalı ve kendi UX denetimini kendi yaparak başlayabilir. Aynı zamanda temel UX süreçlerini öğrenmesi ve design thinking yaklaşımları hakkında okuma yapması kendisi adına faydalı olacaktır. En önemli konu bir ürünün yazarlığını baştan sona kadar yapabilmek. Onun kişiliğini oturtmak, ses tonunu ortaya çıkarmak, stil rehberini belirlemek ve bunlara uygun olarak akışları yazmak. Ürün sıfırdan yaratılacaksa fikir, araştırma ve kullanıcı deneyimi tasarımına destek olmak. Tasarımcı görülerine sahip olmalı ve kendisinin de o ürünün dilini tasarladığının bilincinde olması lazım. Bir buton, bir form ekranı veya bir empty state yazmayacak. Bir akış meydana getirecek. Ancak tasarımcı gözüyle bakabilirse bir ses tonu, bir akış, bir stil rehberi, bir içerik skor kartı ortaya çıkarabilir. Tüm bunları işte yapma imkanı yoksa başlangıç için konu hakkındaki ulusal ve uluslararası kursları tavsiye edebilirim.
Öncelikle temel tasarım prensiplerini öğrenmeniz ve içselleştirmeniz çok önemli çünkü tasarımın olduğu her yerde karşınıza çıkacaktır ve olmazsa olmazdır. Hiç tasarım background’unuz yoksa online eğitimler alarak başlayabilirsiniz. Onun dışında görsel olarak sürekli kendinizi beslemelisiniz, sadece arayüz olarak bakmayın. Posterler, ambalaj, kurumsal kimlik tasarımı, reklam bannerları gibi gibi. Başlangıçta behance, dribbble, pinterest gibi sitelere de bakabilirsiniz. Böylelikle görsel algınız oluşmaya başlayacaktır. Beğendiğiniz işleri taklit ederek başlayabilirsiniz. O işleri portfolyonuza koymanız için değil, pratik olması ve tasarımın biraz daha içinde bulunmanız için önemli. Birkaç pratikten sonra redesign projeler çıkartarak portfolyonuzu oluşturabilirsiniz. Unutmayın ki portfolyonuzda yaptığınız işler kadar nasıl sunduğunuz da önemli. Mutlaka iyi bir görsel anlatım ve az yazı kullanın.
Userspots UI eğitimi ya da Coursera, Udemy gibi platformlardan ui üzerine alabileceğiniz proje bazlı eğitimlerle hem ui alanında bir temel atabilirsiniz hem de portfolyonuza ekleyebileceğiniz projeler elde edersiniz
Web sitesi ve uygulamalarda kullanıcıların arayüz deneyimini analiz eden birçok platform mevcut. Hotjar, google analytics, lookback bunlardan birkaçı.
Kullanıcı geri bildirim mekanizmaları önemli bir kaynak. Uygulama mağazalarındaki puanlama ve yorumlar, NPS skorları gibi geri bildirimler ilk kaynaklardan bazıları. Aynı şekilde analytics verileri de oldukça önemli bir araç. Bunun dışında kullanıcı, ürünü yanınızda kullanıyorsa mimik ve tepkilerinden, işlemi tamamlayamamasından veya çok hata yapmasından ürünün kötü kullanıcı deneyimine sahip olduğunu anlayabilirsiniz.
Bir web sitesini ziyaret eden kullanıcıların hangi cihazları kullandıkları, hangi sayfalarda gezdikleri, ne kadar süre harcadıkları, web sitesini ne zaman kapattıkları vb. birçok veriye belirli analiz araçları ile ulaşabilirsiniz. Tabii hangi verilere ulaşmak istediğinizi bu araçlar ile belirlemeniz gerekir. Bu noktada ulaştığınız veriyi nasıl yorumladığınız hangi verilere ulaşmak isteyeceğinizi de belirleyecektir. Bunun ile birlikte düzenli olarak yapılabilecek kullanıcı görüşmeleri, kullanılabilirlik testleri, bilgi mimarisi çalışmaları vb. araştırma teknikleri sitenizin tasarım aşamasında ön gördüğünüz ve hayal ettiğiniz şekilde kullanılabilip kullanılamadığını incelemenizi, gerekli iyileştirmeleri belirlemenizi sağlayacaktır.